Sen Kaç Yaşındasın?

Sen kaç yaşındasın?

Sorsana bir kendine. Ne yaptın, bugünden doğum gününü çıkarıp sonuca mı baktın örneğin? Bak şimdi; o da bir karmaşa ya; biten yaş mı, girilen yaş mı?

Sahi; SEN kaç yaşındasın?

“35. Ama 90 kadar yorgun” mu?
“86. Ama 18’likleri cebimden çıkarırım” mı?
“40. Tam yaşım gibiyim; hem yapabilir, hem bilebilir” mi?
“7 yaşındayım, ömrümde böyle şey görmedim” mi?


Ben o güne kadar yaşadığım her yaştayım.

Şimdi İlker’le Müge gelseler, tıpkı 7 yaşımızdaki gibi, tam da şu anda, bu yazı yazılırken camdan baktığımda yine gördüğüm arka bahçede, briketleri üst üste dizip kulübe yapmaya kalkabilirim. Mehmet amcanın büyük oğlu Mustafa abi gelse ve tek parmağı ile sapasağlam (!) duvarlarımızı yıksa, “Yaaa, niye yıkıyorsun kulübemizi, bıraksana” diye bağırabilirim. “Ooooğlum, tek parmağımla yıkılıyor. İçine girseniz, üstünüze düşse ne olacak?” dese, çocuk inadıyla vereceğim yanıt “Yıkılmaz ki bi kere. Dengeli koyduk.” olur.

Radyoevi’ne gitsek mesela, reji masasında Sungun ağabey olsa, Kardem, Taylan, Arzu ve Levent’le (ki bir kısmının üzerinde kolej üniforması şarttır) gözden ve sesten ırak “ölü oda”ya kaçıp, mavra da yapabilirim. Uzaktan, “Kle”ye basıp, “Çocuklar, çıkın şu ölü odadan. İşimize bakalım. Biz de geçtik oralardan. Kimler orada biliyorum” diye stüdyoya seslenen Sungun ağabeyi duyunca, sessizce oradan çıkıp, efekt merdiveninin arkasından dolanarak, “Orada değildik ki” numarası çekebilir ama Bengi ablanın, reji odasında yönetmenin omuz başından sinirlenmişçesine gözlerini devirip, “Yemedik” der gibi bakışını görünce, sesimi çıkarmadan sandalyeme oturabilirim. Evet bugün…

Bu akşam, Selim, Sühan, Orkun çıksa gelse, İzmir caddesindeki mezunlar derneğinde müzik yapan üniversite öğrencilerinden biri olabilirim yine. Aynı yaşta, aynı kafada. 4 sesli vokal ile şarkılar söyleyip, yaptıklarıyla bizi kızdıran lokal amirinin arkasından şımarıkça (belki biraz terbiyesizce) ifadelerle flüt çalabilir, bütün grubu gülmekten söyleyemez hale getirebilirim. Kızıyla flört ettiğim hanımın gözlerine bakarak, “beş değil, onbeş yıl olsa ben vaz geçmem bu işten” diye şarkı söyleyebilirim. 1-2 yıl sonra öyle nedensizce ve sessizce birlikte vazgeçileceğini bilmeden. Evet, bu akşam…

Murat ağabeyle, Medar ağabeyle, Levent’le ve daha niceleriyle masaya oturup, düşünceye meraklı bir yetişkin halimle, saatlerce bir sözcüğün anlamı ve derinliği üzerine sohbet edebilirim. Biri aynı kavrama mühendis gözüyle bakarken, diğeri okuduğu sayısız kitaptan süzdüğü düşünceyi getirir. Bense sanatla uğraşmanın olanca fütursuz hayalciliği ile ipi başka yerlere muzırca çekiştirebilirim. Bunu bugün zaten yapıyorum ve sofradan kışkışlamazlarsa devam edeceğim.

İbo, Ömür, Buğra gelsin, babalarımızdan birinin tarifiyle müthiş bir limonata yapıp, gününe ve olanağına göre tercihen cin, o yoksa votka eşliğinde, delirmeden, neşeyle sohbet muhabbet nasıl olurmuş 20 yaşıma dönüp yeniden öğrenebilirim. Arkasından arabayla şehre inerken (o zamanlar Ümitköy’den şehre “inilir”di) çeviren ve “gençler alkol yok değil mi?” diye soran polise, arabanın sağ arka koltuğundan kafayı uzatıp, “yok ağabey, olur mu öyle saçma şey. Sorma, çekiyorlar cini, çekiyorlar votkayı, geçiyorlar direksiyona şerefsizler” diyebilirim. Diğerlerinin gözlerini görmeniz gerek. Tam da şimdi…

Dahası; gözlerinde yaşamı gördüğüm o kız için, sessiz sedasız günlerce yol gözleyip, camdan da bakabilirim. Hem de onun haberi bile olmadan. Şu anda… yok; düzeltiyorum… şimdi bir şekilde haberi olurdu. Çünkü yaşım o anda bence kaç olursa olsun, neleri yapabilecek gibi hissedersem hissedeyim, şimdi bildiğim şu ki, o duyguya, hatta enerjiye dönebilsen de, geçen ana asla dönemediğin.

Öyleyse yitirecek zaman yok. O ana kadar yaşadığın her yaştasın. O çocukların ve o adamların hepsi sensin. Bir yere gitmediler. Gereken şart ve kadro oluştuğunda, yedek kulübesinden çıkıp, mevkilerinde oynayabilirler. İş ki, sen anı kaçırma. Ve nice zamanın sonunda sadece de ki, “İyi ki”.

Sahi, bir saate yakındır camdayım. O kız ne zaman geçer dersiniz? Bugün geçer mi? Geçer değil mi? Geçerse, bugün merhaba diye bir seslenirim…

Yani; belki…

Ben o güne kadar yaşadığım her yaştayım…

İyi ki…

* * *

2 thoughts on “Sen Kaç Yaşındasın?

Sermin elgün için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.